11 Eylül 2009 Cuma

sosyal gazi


olduğu gibi kabul edersen sana sunulanları


hayat güllük, aşk gülistanlık, dünya halleri


doğuştan kusurluysan eğer,


bir türlü oturmuyorsa yerine taşlar


ağırıyorsa başın


fedakarlığının sınırı yok sanıyorsan


tükenmeyecek gibi geliyorsa sabrın


olmalı diyorsan,


daha iyisi


daha güzeli


ortalama olamıyorsan eğer


uçlarını seviyorsan duyguların


bıçak sırtında, çıplak ayaklarınla


dişlerini sıkıp, geçmesini istiyorsan zamanın


her defasında duvarlara toslayıp


açılan dil yaralarını, onarmak için


saklanıyor musun?


bedeninin dengesi bozulup


travmalarında kimselere görünmüyorsun


derken susmayı öğreniyorsun


fakat susmalarında başka


verdiğinde alırlar, kıra kıra


elleri göklere uzanan dallar gövdesi dünyanın merkezinde çakılı


bir ağaç gibi, karşılıksız meyvelerin


kendini koşulsuz sunuyorsun


yaralarının üstüne dövmeler yaptırıp


mağrur ve dik duruyorsun


bağırsam dağları titretirim sandığı nefesi


artık kendine yetmez oluyor


gözlerini yumuyor


içinden bir şarkı mırıldanıyor


çağırışları duymuyorsun


belki bir dostun eli omuzunda


yol gösterip der, gösterir sana yapman gerekeni


eline verdikleri neşteri"deşmek içinde irin tutmuş nefreti"


senin dokundur yine seni iyileştiren


tutmayacaktır bir başkasıyla hücrelerin


benzer yaralar açılmış olsada vücutlarında


yaralara kabuk bağlayan kendi tenindir,


bir mayıs sabahı gelir


açık tutarsanbaharı koklar


yeşerirsin yeniden


kolların göklere uzanır


köklerin dünyanın merkezinde


Sibel Onbaşıoğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder