30 Aralık 2009 Çarşamba

ARZULAR ŞELALE


ARZULAR ŞELALE

Sanal, manal bilemem bu ne ahvâl
Niagara'dan daha şehvetli akıyor bazı sular
Bazılarıda var
Taş devr-i aşıkları.
Kevgir misali delik deşik
Bu işin içinde var bi puş.luk

Alıp getirmiş olmalılar
Bizi eski çağlardan
Aşka, aşıktan daha sadık
Kalanların zamanından
İçi dışı kurumuş çöl misali
Kurur
Aşkla yanar,
Su/sar...

Aşklar kaçak
Aşıklar apış arasında
Ordan oraya,
Saldan sala,
Daldan dala,
İlişmesinler oynaşlarına

Kişi başına ne kadar hasılası var
Yıllık aşk yaşama ihtimalinin?

Yetişemez oldum,
Saniyedeki hızına!

Merdiven altı,
Balkon kenarı,
Bağlık bostanlık
Kurutulmuş orman misali,
Kaçaktan, aleniye!
Heryerde kaygan zemin var!

"Bir kocakarıdan masallar dinlediniz"

21 Aralık 2009 Pazartesi

kıyam/et


Hayatın sırları var, evrenin sırları var bizzat biz kendimiz dahi bize göre sırrız... Gördüğümüz herşeyin bir başka yönü, boyutu, açısı var...

Hayata tutunmaya çalıştığımız ilk dünyasal mekanımız olan annemizin karnı belkide en özgür olduğumuz yer... Bütün dünyasal ve insansal öğretilerden uzak, kendi kendimize ve kendi halimizde içimizden geldiği gibi yaşadığımız tek mekan orası... Doğduğumuz anda ve yerde başlıyor üzerimizden inançlarını ve buna bağlı ritüelleri geçirmeleri, bizim ülkemizde örneğin, yeni doğan korkuları vardır, lohusa korkusu, al basmasıda derler falan filan, her yörede değişik ama genelde aynı içerikli şeyler yaparlar inançlarını ve bunun ritüellerini gerçekleştiren inanç yönlendiriciler...

Hristiyanlar bilinen en hurafeci insanlardır geçmişten bu yana, malum herkesin neredeyse ezberlediği filmlerde şeytan çıkarma ayinleri vardır mesela, 13. rakam uğursuzluğuna inanmaları, kiliselerin korunan kutsal mekanlar olduğunu düşünmeleri, e tabi hangi dine mensup olursa insan o dinin mekanlaştırılmış ibadethanesini kutsal sayıyor, oysa kutsal diye bir kavram yok, ne mekansal olarak ne de inançsal olarak...

Yahudiler başlı başına kendilerini kutsal sayıyorlar diğer insanlara nazaran!!! Oysa her insan her can kutsal sayılmalıdır ki kimse doğarken ne hristiyan, ne müslüman, ne yahudi ne de ateist olarak doğmuyor!!! Başkaları veriyor onlara bunları, sonrasında ya rıza gösterip o inanca bağlanıyorlar körü körüne ya da sorgulamaya başlıyorlar...

Zaten iki tür insan var bu açıdan baktığımızda bir inanarak yaşayanlar, iki düşünerek yaşayanlar...

İnanan için herşeyin bir açıklaması olmak zorunda değil zaten insan herşeyi anlayamaz takdir-i ilahidir aklının almadığı ne varsa...

Düşünen insan içinse yaşamak zor ve sorgulayıcıdır, kabullenemez ona dayatıln şeyleri, aklına yetmez anlatılanlar, neden, nasıl, niçinsiz yaşayamaz...

Eğer birşeyin kutsal olması gerekiyorsa oda canlıların yaşam hakkı olmalıdır, hangi inanca göre hoşgörülebilir bir canlıya din adına eziyet etmek? Ayrıca insanın aklı değerlidir ve kullanılmalıdır... Bunlar gerçekler...

Yaşamımıza ilk müdahale ailemizden, sonra yaşadığımız çevreden, sonra içinde bulunduğumuz toplumdan ve nihayet günümüzde global güçlerden geliyor... Biz yokuz aslında 24 saat boyunca yönlendirilmeler var... Benim merakım bütün bunlar daha ne kadar devam eder, böyle geldi böyle mi gider yoksa insan buna bir yerde dur mu der? Öyle seziyorum ki insanlık bu gidişe dur der, akıl körü körüne inancı mutlaka birgün yener, herşey gün yüzüne açılır ve sırlar açığa çıkar...

Kadim zamanlardan bu yana anlatıla gelen misaller var, geleceğe dairse kehanetler, bazılarının gerçekleştiğide görülüyor mutlaka bir cevabı var elbette, Çocukluğumdan bu yana anlatılan kıyamet senaryolarını şimdi çok başka yorumluyorum, kıyamet yaklaştığında altüst olacakmış herşey, doğru yalana karışacakmış, zalimler zulmü arttıracakmış, Allah’a inanan bir tek kul kalmayacakmış, aslnda olmadı değil...

Kıyamet koptuğunda (ki kopmak fiili kullanılmaz asl-ı orjininde) yani uyanıldığında, ayağa kalkıldığında, topraktan çıkıldığında, hesap günü gelecektir, herkes eteğindekileri dökecektir, hesaplaşılacaktır, dünya dümdüz bir ovaya dönecek, kuzeydeki yumurta güneyden görülebilecek, gökten taş ve ateş yağacak, yıldızlar dürülecek, evren büzülecektir...

Aslında olmuyor da değil...!!! Nasıl algıladığınıza başlı biraz...

...

Bence hala uyuyor insanlar, çünkü uyumak iyi geliyor zihinlere, çalışmak zorunda kalmıyorlar, düşünmek zorunda kalmıyorlar, o yüzden inançlarla bağnazca yaşıyorlar, fantezilerini dahi inançlarştırıyorlar bu yüzden, o kadar ileri gidebiliyorlar ki bağnazlıklarında düşünen insanlar için bunu görmekten daha korkunç bir işkence türü yok, adam yılın onbir ayı içki içmekte bir abes görmez bir ay boyunca ağzına içki sürmez, oruç tutsun tutmasın farketmez, bu onun inacıdır, oysa Allah’ın zamanı yoktur, ağaçları keserler, hayvanları öldürürler, insanlar biribirini öldürüler fakat kiliseyi, sinagogu, camiyi kutsarlar, oralarda huzura erdiklerini sanırlar, oysa Allah’ın mekanı yoktur!!!

Kıyam/etmedikçe bu uyku hali devam eder ve Allah’ı bir yere, bir aya, bir güne sığdırmaya çalışmak sanıları sürer gider... Tabi siz O’na Allah demek yerine evren, kainat, insan, doğa, üstün akıl, God, Rab, Nirvana, Tanrı... Ne derseniz deyin veya tümden bu olguları reddedin farketmeyecek.

Bir varoluş var çünkü biz varız, bir yokuşta olacak mı olmayacak çünkü bilim kanıtladı ki var olan hiç birşey yok olmuyor, sadece değişiyor... İşte Kıyamet bu değişime giden yol olsa gerek... Aklen, ruhen, bilincen... Uyanmak gerek!


İnsanlar bir felaketle karşılaştıklarında işte kıyamet bu olsa gerek diyor, hep bir kıyamet bekliyor, kıyamet geliyor sanıyor, oysa Kıyamet gözümüzün önünde duruyor!!!

Bir insan haksız yere öldürülüyor, bir insan haksız yere mahkum ediliyor, suçlular salıveriliyor, çocuklar tecavüze uğruyor, ormanlar yanıyor, kuşlar göç edemez, balıklar yüzemez, kutuplarda yaşanamaz haller oluyor, bir tarafta kıtlık varken, diğer yanda varlıktan sapıtmışlar, ruhlarını satmışlar, kutsal dedikleri mekanlarda parayla kutsiyet satıyorlar, Allah’a rüşve veriyorlar!

Şeytan ayrıntılarda, en çok sevdiği adamlarsa kutsal mekanlarda gizli hala!!!

Kıyamet mi bekliyorsunuz?

15 Aralık 2009 Salı

KÜRESEL SAPIKLIK



KÜRESEL SAPIKLIK

Gündemi kimler nasıl belirliyor değil mi, tartışmak istediğimiz konuyu bile kendimiz seçemiyoruz... Heryerde hep aynı konular ve hep aynı cümlelerle tartışılıyor! Tıkandı kaldı insanlık, küresel bir sapıklığın içinde...

Bir kafeste tutulan kobay fare gibiyiz, silindirin ortasında koşup duruyoruz!!! Bir yere gidiyoruz sanıyoruz da,dönüp dönüp durduğumuzu farkedemiyoruz.

Küreselleşme adı altında her birimizi kobaylaştırıyorlar, tüketmek tüketmek ve tüketmek için...

Doğuyor, büyüyor okuyor, çalışıyor,emekli oluyor ve ölüyoruz... yaşamaya sıra gelmeden...

Bir kere olsun istediğimiz gibi dilediğimiz kadar özgür olamadan, korkularla yaşıyoruz...

Büyükşehirlerde adım başı açılan alışveriş merkezleri tek eğlence mekanlarımız oluyor! Ne tuhaf... Eğlencemize bile biz karar veremiyoruz... Zaten bu şehirde ve bu dünyada doğal olan herşeyin üstüne beton döktüler, en çokta duygu ve düşüncelerimize... Sokakta gördüğümüz insanlar bize yabancı biz onlara yabancı, konuşmadan geçip gidiyoruz birbirimizin hayatından, konuştuklarımıza bile başkaları karar veriyor... Gerçek düşüncelerimiz içimizde kalıyor, kendimize bile itiraf etmiyoruz...

Bir inanç benimsiyoruz, o inancı kendi istediğimiz şekilde özgürce ve kendimizce yaşayamıyoruz... Birileri karar veriyor biz uyguluyoruz... Namaz böyle kılınır, oruç böyle tutulur, ölü böyle yıkanır, böyle sevişilir...v.s.

Nerede başladı bu, nerede biter bilemiyoruz... Ya da biter mi?

Bizim istediğimiz filmler yok, istediğimiz şarkılar yok, sanat yok, sanatçı yok, mizah yok...

Sanat: Özgürce ifade edebilmek duygularını... Ne şekilde olursa olsun...

İçinde bulunduğumuz toplumun benimsediği kültür en başta sonra dünyayı etkileyen ayakta atıştırma kültürü... Herşeyi ayakta yaşıyoruz koşturarak bir kez olsun güneşin doğuşunu ve batışını göremeden, bir ihtimal belki bir kez görmüş olsak bile bize dayatılan hayat doğayla bütünleşmemize izin vermiyor...

Siyasetçiler en büyük yalancılar... onlar karar veriyor neyi tartışıp neyi yaşayacağımıza, nasıl konuşacağımıza, nerede duracağımıza... Bize yasak olanlar onlara serbest...

Bağımsızlık içimde sönmeyen ateş, bastırmamı istiyor küresel sermayeciler... Mtv veriyor müziğe ödülleri, dünya güzelini seçiyor bazı adamlar, çok anlamsız ve çok acayip şeyler oluyor, içimdeki ateş beni gittikçe daha çok yakıyor...

Tutamıyorum...

sardunyam

4 Aralık 2009 Cuma

sanı


hayatının en zor gününü yaşadığını sanıyorsun
ya da en güzel gününü gördün mü sanıyorsun?
dur daha...
daha dur...
her yeni gün
hep biri çıkar sana yanıldığını öğretir
ellerin ağzında
parmaklarsın gözünü
gördüklerine inanamadan...
işte böyledir hayat,
acılara
ağrılara
ölümlere ve doğumlara gebe
her daim
bu son diyerek koşarsın yarınlara
ihanet nedir?
en sevdiğini sandığın varlığın hayat görüşüdür...
o öyle istemiştir ama
sen öyle ummamışsındır
işte böyledir...
sen ve diğerleri
sanılarındır ihanetin nedeni..
sen ne düşünürsen hayat sana aksini yaşatacaktır
hep beklenmedik
şakacı biraz
belki şok edici
yaralayıcı olduğuda söylenebilir
ihanet hayatın ta kendisidir...!
sen ne sanıyor olursan ol
dünya görüşleri başka başkadır...

sardunyam