2 Mayıs 2010 Pazar

kaz dağları

KAZ DAĞLARI

Altın çok kıymetli bir maden, pahası var ve hemde hergün artmakta olan bir paha...

Nükleer Santraller teknolojik açıdan insanların ihtiyacı olan enerjiyi üretmek için var buda pahalı bir sistem...

Borsa insanlar para kazansın diye var, her gün hisseler alınıp satılıyor, küremizin sermayeside küresel oldu zaten...

Para insan için ihtiyaçlarını sağlayacağı bir araç, çok önemli yeri var insan hayatında... Herkes onun peşinde, herkes onu çok istiyor ÇOK olsun istiyor...

İnsan öyle bir canlı, kendisini seviyor, dünyasını seviyor, doğasını seviyor, çocuklarını seviyor, canlıları seviyor ama parayı daha çok seviyor...

Para, altın demek, borsa demek, santral demek, faiz demek, mülk demek...

Nasıl çılgın bir tüketim içerisindeyiz değil mi, çılgın dostlarımız Almanlar Kaz Dağlarımızı zehirliyor biz seyirci kalıyoruz...

İnsanların yemek için ekmek bulamadığı günlerde, her geçen gün zehir soluyan doğayı daha çok zehirlemeye çalışmak akıllı ve ahlaklı insan işi olabilir mi?

İnsan altın yiyebilir mi?

İnsan nükleer içebilir mi?

İnsan para ile mutlu olabilir mi?

Peki ya bu çılgınlık neden?

Bir küçük gezegen içinde sürgünde kalan benim gibiler yeldeğirmenlerine savaş açmış, Donkişotlar gibiyiz, oysa her yanımız Hitler kaynıyor...

Zalimlerin zalimliklerini kılıfına uydurduğu, yalancıların yalanlarını kılıfına uydurduğu, doğruların yüzüne bakılmadığı günlerde Mart ayının son haftasında, sokağınızda kaç ağaç kaldı bakalım o ağaçlar bir daha ki seneye çiçek açacak mı bilemiyoruz...

Denizler mavi, ağaçlar yeşil, kuşlar özgür, balinalar mutlu, yunuslar neşeli, kediler sevimli, kelebekler renkli kalsın diyorduk...

Masal anlatıyoruz artık bizi dinleyen kalmadı... Kaz Dağlarını zehirliyorlar, çocuklarımızın ağaçlarını kesiyorlar, onların denizlerini kirletiyorlar, çocuklarımızı sevmiyoruz biz, para en büyük aşkımız olmuş bütün onurumuzu satın alacak kadar güçlenmiş...

Oysa insanın kuru aşı, ağrısız başı olsun zehir solumasın, kan kusmasın, kanser olmasın... İnsanlık bu küçük kürede nasibince sene yaşayıp yerini yenilere bırakıp gitsin... Giderken yanında kurumuş ağaçlar değil, yeni dikilmiş fidanlar bıraksın...

Yarı aç yarı tok olmak, ruhunu şeytana satmaktan yeğ değil midir? Kaç cesedin cebinde bişey götürdüğünü gördünüz ey insanlık düşmanları...? Ölüm de var diye hayıflanırsınız kaç ağacın kesilmesine engel oldunuz, siz değil misiniz yangın mevsimlerine girdik diye Allah’a hamd edenler, orman vasfını yitiren arazileri satıp para kazanacağız diye garip dualar edenler...!

Boyunlarınızda külçe külçe altınlar, yüzünüzde gaz maskeleri ile uyum sağlayacak... Olurda Kaz Dağlarından Almanlara izin verdiğiniz altınlar umulandan çok çıkarsa gaz maskelerinizide altından yaptırsınlar...

Akşamları paracıklarınızı sayıp onlara sıkı sıkı sarılıp uyuyun... Sabahları nükleer santrallerden çıkan zehirlerle kaç canlıyı daha öldürdüğünüzü tahmin edip bahisler oynayın... Eğlencede parayla eğlenin hep birlikte gece klüplerinde Alman, Amerikan, İngiliz, Yunan ve Yahudi dostlarınızla...

Paylaştığınız topraklarımızı, madenlerimizi ama daha önemlisi suyumuzu, ekmeğimizi, denizimizi, ormanımızı yiyip bitirin...

bizi görmeyin, duymayın, zaten imkansız, biz bu dünyada sürgündeyiz ızdırap çekmeye gelmişiz siz kesin Kaz Dağlarında çam ağaçlarını bir ölene kadar yenisini dikmeye çalışacağız...

(bu yazı 5 Nisan’da Kaz Dağlarında ki katliyamı protesto etmek için düzenlenecek miting için yazıldı)

6 nisan 2008

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder