15 Mayıs 2010 Cumartesi

Benim adım aşk!



DERS 1:

"Sen aşka emek vermedin... Yaşamamız gereken en mutlu anları ikimizede zehir ettin, böyle acıtmamıştı hiç kimse yüreğimi, oysa ben beni tanıyacağını ve anlayacağını sanmıştım..."

Şarkılar mı aldattı seni? Sadece heves mi ettin?

Aşk hatır sormaktı, günde bir kez olsada sesini duymaktı, aramaktı, özlemekti, sarmaktı, birbirine karışmaktı iki ırmak gibi, ama kaçmak değildi... Yanıtsız bırakmak, hatır sormazlık değildi, aşk konusunda ne kadar cahilsin sevgilim...

Tıpkı, şeker isterim diye tutturan, sonra yemem ben bunu diye fırlatıp atan nankör bir çocuk gibisin... Her istediğine kolay ulaşmış, emperyalistler gibisin... Üzgünüm ama kalbimi sömürmektesin... Bir işgalci gibi, bir kapitalist gibi, bir hırsız gibisin... Bense AŞK emekçisiyim...

Esareti altına almış, çekilen acıları umursamayan, kırdığı kalpleri görmezden gelen hayatında hiç çiçek koklamamış, bir kedi başı okşamamış, seve/memiş...

Ağızdan çıkan sözler senettir, doğruluğuna inanırım hele söz konusu aşksa inanmak imandır benim için... AŞK'a itaat ederim... Bütün yalanlara ve göz göre görelere rağmen yine aldandım...

Hayata küsmeye çalışan, sahte acılar yaşayan biri... Oysa ne acıdan ne de hayattan haberin yok senin... Acılar genelde benim gibilere düşer, çünkü benim gibiler bilir simitle gazozun tadını, anne eliyle kızarmış patatesin damağında bıraktığı tadı, yol parası bulamayıp kilometrelerce yolu yürüyerek gitmeyi, sonra geri dönmeyi, bayramlarda alınan elbiselerin anlamını, aylarca hayalini kurduğu ayakkabıyı giymenin keyfini ve sonra onun kıymetini benim gibiler bilir ancak...

AŞK'ın yükü ağırdır, zayıf omuzların sırtlayamayacaksa neden meyledersin onu taşımaya? Oyuncak mı sanırsın?

Aşk sadece şarkılara sığınmak değildir, kendi şarkını bestelemektir, duygularını şarkılarla ifade etmeye çalışan liseliler gibi yaşanmaz aşk, kendi sözlerini söylemektir... Haz almak ve haz vermektir... Bulutlara ve evrene ulaşmaktır araçsız/aracısız... Şiir okumak değil şiir olmaktır aşk... Şiir yazmak değil şiir kokmaktır... Güftesi bestesi kişiseldir aşkın, alıntı değildir...

Korkusuzluk, uykusuzluk, sarhoşluk ve şaraptır aşk... Kızıl bir nehir gibi akmaktır... Yirmidört saatin yirmidört saatini onu düşünerek geçirmektir... Ucuz romanlar okumak değil...

Aşk acıya dayanma gücüdür aslında, doğurmaktır defalarca aynı acıyla, kan revan içinde kalıp yaralarını yalamaktır aşk... Başını yastığa koyduğunda boş yastıkta kokusunu çekmektir içine sevdalısının... Baştan ayağa onu giymektir, herşeye rağmen diyebilmektir aşk... Kusura bakma sevgilim sen aşk/aşık olamayacak kadar toksun...

Aç olan, kilometrelerce yolu yürüyerek gelen, heyecandan kalbi duracak gibi olan ve ona kavuştuğunda kıymetini bilen benim...

SENİN ADIN AŞK DEMİŞTİN, söylediğin tek doğru buyru evet AŞK benim... Benim adım aşk...

Patika yollarda çıplak ayak yürümek, dikenli telleri avuçlamak... Hayal kurmak ve gerçeğe ulaşmaktır, mayınlı tarlalardan geçmek ve sevgilinin gözlerine odaklanmak... Korkmamaktır, şövalyeliktir, amazon kadını olmaktır... Savaşmak, mücadele etmek ve bedelini ödemektir AŞK...

Kolay oldu senin için yine, kolay elde ettin beni, hayır demedim değil mi?

(oysa ben bilirim ki hayatta bazı şeyler bir kere gelir insanın başına ve asla hayır demem ben ona, yani hayır demediğim sen değildin, adını aşk koyduğumdu, nereden bilecektin)


Ete/kemiğe bürünüp AŞK olup geldim, hiç bilmediğin için anlamadın, alamadın!

Sözün özü sevgilim, sana düşen yoksulluk bana düşen zenginlik, çünkü aşkı bulan benim...

Bütün tutkumu verdim, geri almasınıda bilirim... Aldım gitti, bu masalda burada bitti...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder