2 Mayıs 2010 Pazar

tetikçi

tetikçi

tetikçi
Bir dokunsan bin ahh işitirsin halimden, fakat ben ahh edemez oldum...
Bir dokunuyorum bin ahh işitiyorum herkesten...
Gülümsüyorum,
Bu aralar olura olmaza, kendime ve herkese gülümsüyorum...
Bu iyi birşey mi dersin?

( Büyükler derlerdi ki, "Allah çekemeyeceği derdi yüklemez kuluna" öyle mi acaba? )

Oysa bütün ölümler acı, bütün kayıplar derin, bütün ihanetler can yakıcı...
Oysa, her yeni gün, her yeni yıl takvimlerimizin eksilen sayfaları... İlk günden, ilk andan ve ilk gözyaşından beri...

Aklıma dolanlar,sırtıma aldıklarım, uçurumdan aşağı düşen dünya çocuklarını kurtaracak kadar feda ettiğim kendim... Öyle güçlü hissettiğim anlar sanki dünyayı değiştirecekmişim, sanki bütün kötülükleri silecek bütün kötüleri öldürecekmişim gibi komik hislere kapıldığım anlar... Kendimi evren kadar geniş, sonsuzluk kadar büyük, sır kadar güçlü sandığım anlar... Birden uyanışlarım ve kendimi bir serçe kadar ürkek, bir kelebek kadar narin, bir bebek kadar masum sandığım anlar hep birbirine denk düşer...

Sonra felsefesini okuduğum evren, herşeyi çözdüğüm anların ardından başlar yeniden başlayışlarım... Ben hiç yanılmadığını söyleyenlerden değilim, çoktur yanıldığım ve belkide herkesten çok ben yanıldığımı anladım... Bildim ki, aslında her yenigün yeniden başlamalı düşünmeye anlamaya sormaya... Silbaştan... Ki düne ait önyargılarından arınayım...

Bedeninin kıvrımlarıyla, beyninin kıvrımlarından daha çok ilgilenen insanlardan hiç olmadım,zaman zaman öyle mi olmalıydım diyede kendi kendime sorarım... Bir hayvan gibi mi yaşamalı anlamlandırmaya çalıştığımız herşey aslında bir o kadar anlamsız mıydı?

Doğum neydi, yaşam neydi, ölüm neydi? Nedendi... Nedensiz miydi? Sanılarımız mıydı bizi biz yapan ve sandığımız kadar mıydı herşey, insan neden anlamlandırmak isterki? Bazen anlamsızda olamaz mıydı evren?

Ölüm herkes için tek benzer şey... Hepimiz sadece o an eşitiz... Ölürüz ve öleceğimizide biliriz... Peki o zaman bunca kan neden? Bu sonsuz hırs ne için, nereye varıncaya kadar bilemem...

İnsanların kimi var, kırılmış dallarına kıyamaz bir ağacın, kimi var ırzına geçmekte insanlığın... Neden?

Ağlamaklıyım hayli zamandır fakat damla akmaz gözümden, içimde anı bekleyen bir tetikçi var görev süresi henüz dolmayan... Ağlasam yıkanır mı içimde tuttuklarım, akıtamadıklarım...? Anlatamadıklarım anlayamadıklarım... Ne kadar çaresizim ben...?

Hayat bir ironi sahnesi, yaşam onun dalkavuğu... Sahne hiç bitmez ve perde hiç kapanmaz seyircilerdir ve oyunculardır değişen... Kimimiz bazen sahnededir bazen koltukta... İzleyiciye her daim mesaj verir sahnedekiler... Seyircinin çoğu mesajı aldığı yerde bırakır gider... İşte o an sorarsın kendine bütün bunlar neden? Eğer bir mesajı yoksa bu yaşamın ve bu oyuncuların ve kötü bitecekse bu filmin sonu o zaman koskocaman bir neden ve kahrından ortasından ikiye ayrılmış bir elmayım ben... F.Ç.G/S.O.V...

Basit sorular karşısında apışıp kalırım beynimi zora programlamış üreticiler... Reflekslerim güçlü hayat kurtarırım bazen, fakat öyle anlar olur, donar kalır aklım kasap havası oynarken...

İnsanım ben, nereye ait olduğunu bilmeyen, içinde özgürlük aşkı, bağımsızlık telaşı dolu... Her insan gibi tuhaf, kaçık, vahşi biraz ve kimse gibi değilim esasen...

(diğer parçama, eksik tarafıma, bildiğim bütün değer yargılarımın üstünde tuttuğuma en sadık hissiyatımla) F.Ç.G...

16 kasım 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder